Bazen Sadece Fotoğraf
Cumartesi, Eylül 25, 2010
foto, hayvan dünyasından fotoğraf, hayvan foto, hayvan fotosu, hayvanlar aleminden foto, hayvanlar aleminin fotografları
No comments
Dünya, Kimin Dünyası Benim Senin Yoksa Onun mu?
Cumartesi, Eylül 25, 2010
No comments
İnsanoğlu ne tuhaf bir yaratıktır.belki bana katılanlar olur, belki olmaz. Hatta belki içinizden kınayanlar bile olabilir. Kimseye birsey demiyorum asılında. Neden mi! Çünkü yaradılıs amacımız bu değil mi zaten? Bilmiyorum o bu şu sizler nasıl düsünüyorsunuz? Bildiğim tek şey benim nasıl düsündüğüm. Aslında onuda biliyorum denemez. Hayat nsanlara binlerce kapı açar, fakat o kapılardan hangisini seçersen seç bir gün karşında bırak açık kapı açacak kapı bile bulamassın. İşte ben kendimi bu kapısız odada hissediyorum. Geri dönemem ,dönmek mümkün mü, yasananları geri almak geçmişi farklı yasamak, yada farklıymış gibi daranmak mümkün mü?
Ben bir çıkmazdayım. Nasıl çıkarım bilmiyorum. Bunu yazmakla elime ne geçer bilmiyorum.Ama hiç olmazsa içimi dökeceğim bir yer olarak görüyorum. Evet dertleşiyorum. Başka ne yapabilirim henüz bilmiyorum. Yolları kapatan zaman elbet aşındırır bir kenarı. Ne zaman ki en ufak bir ışık parçası çıkar o duvardan işte o zaman ışık hızına ulasmak için hazırda olucağım. Gözüme ilk gelen ışıkla bu karanlık, uçsuz bucaksız derinlikten çıkmak için bir fırsat kolluyacağım. Şu an Uludağ Üniversitesinde Veteriner hekim olabilmek için uğras veriyorum. Bir yandan geleçeğimi kurtarmaya çalısırken, bir yandan hani şu erkeklik egosu var ya; karızmam çizilmesin -bir okulu bitiremedi demesinler-diye uğrasıyoruz.
Ne zaman öleceğimi bilmiyorum, ama bilmek istiyorum. Bu sonu yok gibi gözüken, her gün aynı teraneden oluşan dünyadan kurtulmak istiyorum. Bazen Rabbime yalvarıyorum al al şu canıda kurtar beni bu dünyadan.Bilmiyorum ben bu dünyaya neden geldim, ne Rabbime secde edebiliyorum, ne günümü gün edebiliyorum.Ne bu dünyanın nimetlerinden yararlanabiliyorum, nede böyle giderse öteki dünyanın nimetlerinden.Kafam bazen o kadar derinlere dalıyor ki, mesela tv izlerken birisi bana seslendiğinde öğle bir transa geçiyorum ki beyimin içinde gezintiye geçiyorum. Fakat bu öyle sanıldığı gibi bir geçmiş gezintisi değil.Benimle alakası olmayan bir dünya, hatta bu dünya mı ona bile şüphelerim var, işte öyle biryerde turu çıkıyorum.Ne yanımda kimseler oluyor, nede kendim. Sadece ileriyi görüyorum ayaklarımı bile göremiyorum.
Beynimin içinde yasarken sanki karanlıktayım ama hiç bilmediğimiz kadar net bir görüntü var karşımda. Görüyorum ama istediğimi değil. Bir dünya, bilinmeyen dünya. Benden hiç birşeyin olmadığı bir dünya. Bu dünyada yaşarken o dünyada görüyorum.
İki dünyam var ama ikiside bana ait değil. Biri insanların istediği dünya, diğeri onun istediği dünya...
Daha söylenecek ne var ki...
Hayvanlardan İnsanlara Buluşan Hastalıklar,Zoonoz Hastalıklar
Cuma, Eylül 24, 2010
insanlara bulasan hastalıklar, zoonoz hastalıklar, zoonoz hastalıkları hakkında bilgiler, zoonoz hastalıkları nasıl bulasır, zoonoz hastalıkları nelerdir
No comments
Tuberculosis
Tüberküloz; hayvanlarda akciğer organ ve dokularda kazeöz ve kazekalseröz karakterde tüberküllerin oluşması ile karakterize, kronik. bulaşıcı ve zoonoz bir hastalıktır.
Tüberküloz; insan ve hayvan için bilinen en eski hastalıklardan birisidir. İlk çağlardaki yazıtlar, hastalığın insanlığın sosyal gruplar halinde yaşamaya başlamasından itibaren varlığını sürdürdüğünü bildirmektedir. 19.yüzyıla kadar nedeni belli olmayan bu hastalık 1865 yılında willemin tarafından keşfedilmiştir. Robert Koch 1882’de tüberküloz basilini keşfederek deneysel çalışmalarına başlamış, 24 mart 1882’de tüberküloz basilinin bulunuşunu bilim dünyasına duyurmuştur. Basil 1896 yılında Lehmann ve Neumann tarafından Mycobacterium Tuberculosis olarak adlandırılmıştır. Bunu takip eden yıllarda R.Philip Edinburg’ta tüberküloz için bir dispanser kurulmasına öncülük ederek hastalarda izolasyon çalışmalarına başlamıştır. 1922 yılında Albert Callmette ve Camille GUENİN Fransa’da BCG aşısını geliştirmiştir.
ETİYOLOJİ:
Hastalık en fazla sığırlarda daha sonra sırasıyla domuz, kedi, köpek, koyun, keçi, at ve kanatlılarda görülür. Hastalık etkeni Mycobacterium Tuberculosis olup, insan ve hayvanlarda hastalık meydana getiren 4 tip vardır:
1-M. Tuberculosis (insan)
2-M. bouis (Sığır/insan)
3-M. muris (Fare)
4-M. avium (Kanatlı)
.....
Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayınız.
Brucellosis
Günümüzde tüketiciler çevreye zarar verilmeden üretilen, insanlara bulaşan hastalıklar yönünden güvenli, kalıntısı bulunmayan, ürünün kalitesini yansıtan doğru etikete sahip ürünleri tercih etmektedir.
Brucellozis hastalığı birçok dünya ülkesinde olduğu gibi ülkemiz hayvancılığı açısından da önemli zoonotik hastalıklardan biridir. Ekonomik kayıplarının yanısıra insan sağlığını da etkilemesi nedeniyle hem dünya ülkeleri hem de ülkemizde, salgın hayvan hastalıkları ile mücadelede ilk sıralarda yer almaktadır.
Hayvanlarda bu hastalık yavru atma, süt veriminde azalma, damızlık değerinin kaybolması, kısırlık gibi hem yetiştirici hem de ülke ekonomisi açısından ciddi kayıplara yol açmaktadır.
Hastalığın ülkemizde eradikasyonunu sağlamak amacıyla, 1984 yılında başlatılan ve 26 yıl sürmesi planlanan “Türkiye Brucellozis Mücadele Projesi” kapsamında her yıl aşılama programı uygulanmaktadır. Önümüzdeki yıllarda Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nedeniyle ulusal boyutta izleme ve tarama programı gündeme gelecektir.
......
Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayınız.
Şarbon
Şap
....
Louis Pasteur, Biografisi
Cuma, Eylül 24, 2010
louis pasteur, louis pasteur biografisi, louis pasteur kimdir, louis pasteur ne buldu, louis pasteurhakkında, louis pasteurün dünyamıza kazandırdıkları
No comments
LOUİS PASTEUR
KİŞİLİK
KUDUS AŞISI
Joseph Meister adlı bir çocuk kuduz bir köpek tarafından on dört yerinden ısırıldığında, anne ve babası çocuğu Louis Pasteur'e getirdiler. Bu bilim insanı daha önce sadece hayvanların üzerinde denemiş olan kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt etti. Pasteur bunu ancak, kendisine gelen iki doktorun, çocuğun kuduz hastalığından her durumda öleceğini ve başarılı olursa yöntemin kuduz hastalığına bir çare olabileceğini söylemesinden sonra denemeye karar verdi. Aşının başarılı olması bu öldürücü hastalığın önlenmesi ve aşıların geliştirilmesi için büyük bir adım oldu.
Fransız mikrobiyolog ve kimyager
Doğum 27 Aralık 1822 Fransa / Dole
Ölüm 28 Eylül 1895 Fransa / Saint-Cloud
HAYATI
1822 yılında Fransa'nın Dole şehrinde doğdu. 1846'da École Normale Supérieure'ün fen bölümünü bitirdi. 1847'de fizik ve kimya dalında doktora derecesini alan Pasteur, bu yıllarda izomerlik, kristal yapı ve optik etkinlik konularındaki çalışmalarıyla adını duyurmayı başardı. 1848'de Strasbourg Fen Fakültesi'nde yardımcı kimya profesörlüğüne yükseltildi. 1854'te Lille Fen Fakültesi'nde kimya profesörlüğüne ve Ecole Normale'de kurulmasını istediği araştırma laboratuarının yöneticiliğine getirildi. Bu laboratuarda, 1871'de şarbon, tavuk kolerası ve kuduz gibi virütik hastalıklar, bağışıklık mekanizması ve aşı hazırlama teknikleri üzerinde çalışmaya başlayan Pasteur, kuduz köpekler üzerindeki incelemelerini daha güvenli bir ortamda yapabilmek için 1885'te eski bir imparatorluk şatosunu amaca uygun olarak düzenleyerek, Pasteur Enstitüsü'nün çekirdeğini oluşturdu.
Pasteur, Strasberg'li Marie Laurent ile evlendi. Marie'nin eşini, araştırmalarını her şeyin üstünde tutması için özendirmesi sayesinde Pasteur laboratuar çalışmaları üzerinde yoğunlaşabiliyor ve işine gereken zamanı ve önemi verebiliyordu. 1895 yılında Fransa'da öldü.
Louis PasteurPasteur, kimyager ve daha sonra bakteriyolog olarak görev yaptığı süre boyunca, tıbbın ilerlemesine büyük katkılarda bulundu. Tıp doktoru olmadığı için, 1800'lü yılların doktorları teorilerine karşı çıktılar. Pasteur, buna rağmen çalışmalarını sürdürdü. Pasteur'ün bakterilerin ya da mikropların gerçekten var olduklarına ve bunların hastalıklara yol açabileceğine olan inancı tamdı. Kendi bildiği yöntemle yaptığı işe ve kendine inancını sürdürerek araştırmalarına devam etti.
Pasteur kendine inanan, başkalarının söyledikleriyle değil, kendi doğrularıyla yaşayan ve sezgilerine güvenen bir bilim insanıydı. 1895 yılında hayata gözlerini yumduğu güne kadar son derece alçak gönüllü, gösterişsiz ve sade bir yaşam sürdürdü. Yaşlılık yıllarında insanların ona gösterdikleri büyük saygı karşısında şaşkınlığa düşer ve bunu pek komik bulurdu. Londra'da uluslararası bir tıp kongresinde kongre salonuna girdikten kısa bir süre sonra Pasteur kürsüye davet edildi. Pasteur'ün yüzünde hayal kırıklığına uğramış gibi bir ifade belirdi. Pasteur, İngiltere veliaht (kral adayı) Prens'i buraya geliyor olsa gerek" dedi. "Keşke dışarda dursaydık. Gelişini de izleyebilirdik böylece." Bu içten sözler herkesi çok duygulandırmıştı. Kongre başkanı Pasteur'e "Hayır Bay Pasteur" dedi. "Gelen sizsiniz. Herkesin takdir ettiği ayakta alkışladığı insan sizsiniz."
Pasteur'ün, özellikle mayalanma olayında ve bulaşıcı hastalıklarda mikroorganizmaların sorumlu olduğunu kanıtlaması, kendiliğinden türeme teorisini çürütmesi, şarap, bira, süt, meyve suyu gibi mayalanabilir sıvıların uzun süre bozulmadan saklanabilmelerini sağlayan "pastörizasyon" adlı konserve yönteminin gelişmesini sağladı.
Bu yöntemde, sütü 63 °C'de otuz dakika süreyle ısıtmak ve sonra hızlı bir biçimde soğuttuktan sonra sütü kapalı ve sterilize edilmiş şişelere koymak gerekiyordu. Buna benzer bir yöntem (UHT) sütü mikroplardan arındırmak için günümüzde de kullanılmaktadır.
KUDUS AŞISI
Joseph Meister adlı bir çocuk kuduz bir köpek tarafından on dört yerinden ısırıldığında, anne ve babası çocuğu Louis Pasteur'e getirdiler. Bu bilim insanı daha önce sadece hayvanların üzerinde denemiş olan kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt etti. Pasteur bunu ancak, kendisine gelen iki doktorun, çocuğun kuduz hastalığından her durumda öleceğini ve başarılı olursa yöntemin kuduz hastalığına bir çare olabileceğini söylemesinden sonra denemeye karar verdi. Aşının başarılı olması bu öldürücü hastalığın önlenmesi ve aşıların geliştirilmesi için büyük bir adım oldu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)